Benim Adım Kırmızı… Orhan Pamuk’un en çok ilgi duyan ve 90'lı
yılların ikinci yarısında 4 yıllık bir süreçte yazdığı bu kitap bu hafta okuduğum romandı. Yazarın
kitapları 3 yıla kadar İletişim Yayınları'ndan basım görse de artık YKY tarafından
basılmakta. Geçen sene Kafamda Bir Tuhaflık kitabı çıktığında alıp okumuş üslup
açısından beğenmiştim ilginç ve orijinal
gelen yanı, kitabın karakterlerinin tek tek söz alıp okuyucuyla sohbet eder
gibi başlayan bölümlerdi. Bu tarz, meğer daha önce Benim Adım Kırmızı romanında da
uygulanmış…
Kitap 16.yy da İstanbul'da öldürülen ve kuyuya atılan bir nakkaşın
bizimle konuşması ile başlıyor, açıkçası böyle başlayınca kitaptan beklentimi
biraz yüksek tuttum. Daha sonra diğer karakterlerde bölüm bölüm söz alıp
olaylar hakkında yorum yapmakta veya konu onların gözünden okuyucuya
aktarılmakta.Hatta; maddeler, renkler ve olgular dahi söz alıp okuyucu ile
konuşuyor; Ölüm,at,köpek,kırmızı rengi vs. gibi bu bölümler hem altında biraz
komediyi de barındırması açısından kitabın eğlenceli kısımları. Örneğin; Kırmızının
ağzından bir bölüm: ‘’Birkaç gün geçti,orada,tencerenin içinde hiçbir şeye
karışmadan durdum.İçimden bütün sayfalara,her yere,her şeye sürülmek
geçerken,öylece durmak kalbimi kırıyordu.Bu sessizlikte düşündüm kırmızı olmak
nedir diye.’’
Olay daha çok katilin kim olduğu sorusunun cevabının aranması ile
geçerken Osmanlı'da resim sanatına bakış, nakkaşlık, hat ve tezhip gibi konular
hakkında da bilgi veriyor, bu yönüyle de ilgilisi tarafından sıkmayan akıcı bir
kitap olabilir veya bu sanatlar hakkında insanda merak uyandırabilir.Kitabın
başında yükselen beklenti 200. sayfalara kadar bir türlü karşılanamıyor, bana
kalırsa bir çok karakterin söz alıp aynı konu hakkındaki kendi
persvektiflerini okuyucuya sunması ilk 200-250 sayfayı,romana giriş durumuna
getirmiş, benim açımdan zorlayıcı oldu maalesef.
Aynı zamanda İstanbul yaşamını ve insanları
çok iyi analiz eden ve bunu kitaplarında başarı ile aktaran yazar, tarihi İstanbul yaşamını yansıtmada biraz yüzeysel kalmış gibi geldi bana bu sefer.
Yine de anlatımdan tatmin olanlar veya olacaklar elbette vardır.Kitap
kapaklarında yazan şaşalı yorumlara pek de kulak asmamak gerektiğini bir kez
daha anlamamda yardımcı olan bu kitap hakkında, meraklısına çok da ip ucu
vermemek adına kısa yorumum böyle…
Sevgiler
Historian
okuduğum ilk ve son romanı oldu orhan pamukun. aslında benim adım kırmızı benim açımdan güzel bir roman, bana da ilginç gelmişti her karakterin, varlığın daha doğrusu, konuşması. ama ben çok popüler, desteklenen yazarları okuma taraftarı değilim. hele de artık orhan pamukçu hiç değilim. sanırım uzun süre ilk ve son olarak kalacak benim için.
YanıtlaSilBende bir kaç kitabını daha okudum evvelden, şimdi Benim Adım Kırmızı ile birlikte üçüncü oldu, ince bir kitap olan Beyaz Kaleyi merak ediyorum ve ikisini aynı anda aldığım için onu da okuduktan sonra Orhan Pamuk sayfası benim için de kapanacak, en azından uzunca bir süre. Çünkü Zaman ayrılması gereken başka kitaplar varken okuduğum bir kitap bunu fazlaca haketmeli ki sonra geçen zamana üzülmeyeyim. Yorumunuz için teşekkür ederim :)
SilOrhan Pamuk'un son çıkan kitapları hariç diğer kitaplarını okumuş biri olarak Orhan Pamuk'un dilini, anlatımını sevdiğimi söyleyebilirim. Özellikle Beyaz Kale; anlatımı güzel, akıcı bir kitaptı. Cevdet Bey ve Oğulları ilk romanıdır. Kalınca bir kitaptı. O kalınca kitabı tabiri caizse bir solukta okuyup bitirmiştim. Güzel incelemeniz için teşekkür ederim. iyi okumalar herkese. :)
YanıtlaSilBen İlk Romanını okumadım fakat burda da bahsettiğim gibi Beyaz Kale'yi almıştım ve geçen gün onu da okudum, Niye bilmiyorum;bende merak uyandıran, diğer sayfaya bir an önce geçmek için can attığım bir kitap olmadı sadece okumak için okudum diyebilirim, yine de hoş. İyi okumalar, ben de yorumunuz için çok teşekkür ederim :)
Sil